Anna
Świrszczyńska (Anna Swir)
KAPI ARALIĞINDAKİ KONUŞMA
Sabahın saat beşinde
çalıyorum kapısını adamın.
Kapıdan sesleniyorum:
Siliska Caddesi’ndeki hastanede
bir asker, oğlunuz, ölüyor.
Adam kapıyı yarım aralıyor
kilidin zincirini çıkarmıyor.
Adamın arkasında karısı
titriyor.
Diyorum: Oğlunuz annesini çağırıyor
Adam: Annesi gelmeyecek, diyor.
Adamın arkasında kadın
titriyor.
Diyorum: Doktor şarap vermemize
izin verdi oğlunuza.
Adam: Bekleyin lütfen, diyor.
Kapı aralığından elime bir şişe tutuşturup
kapıyı kilitliyor adam,
kapının ikinci anahtarını da
kilitliyor.
Kapının ardında adamın karısı
Doğum sancıları tutmuş gibi çığlık atmaya
başlıyor.
PENCEREYİ AÇACAĞIM
Kucaklaşmamız çok uzadı.
İliklerimize kadar seviştik.
Kemiklerimizin tıkırdadığını duyuyorum,
görüyorum
ikimizin iskeletini.
Şimdi bekliyorum
gitmeni, ta ki
uzaklaşan ayak gürültün
duyulmayıncaya değin. Artık sessizlik.
Yalnız uyuyacağım bu gece
yatak örtülerinin paklığında.
Yalnızlık
hijyenik olmanın ilk şartı.
Yalnızlık
duvarlarını genişletecek odamın,
pencereyi açacağım
bolca, ayaz bir hava dolacak içeri
trajedi kadar sıhhatli.
İnsan düşünceleri girecek içeri
ve insan endişeleri,
başkalarının talihsizlikleri, başkalarının
ermişlikleri.
Söyleşecekler sakince ve sertçe.
Bir daha gelme.
Ben bir hayvanım
nadiren.
DÜŞMANIN CESEDİNİ GÖMÜYORUM
Ey düşman, sen de korkmuştun,
mükemmel bir makineli tüfek vermelerine rağmen eline.
Gözlerindeki korku
senden sonra öldü.
Makineli tüfeğin çok insan öldürdü
sen çok insanı duvara dizdin
senin de vaktin gelinceye kadar
hiçliğinde insanın.
Çocukların yas tutacak senin için
merhametli davranırdın
çocuklarına.
Ey düşman, gömeceğim cesedini
kanla lekelediğin bu toprağa.
Toprak seni kabul edecek
düşmanı değilmişsin gibi.
SEVGİYLE DOLUYOR İÇİM
Sevgiyle doluyor içim
görkemli bir ağacın rüzgârla
denizsüngerinin okyanusla
güzel bir hayatın acıyla
zamanın ölümle
doluşu kadar.
A
CONVERSATION THROUGH THE DOOR
At five in the morning
I knock on his door.
I say through the door:
In the hospital at Sliska Street
your son, a soldier, is dying.
He half-opens the door,
does not remove the chain.
Behind him his wife
shakes.
I say: your son asks his mother
to come.
He says: the mother won’t come.
Behind him the wife
shakes.
I say: the doctor allowed us
to give him wine.
He says: please wait.
He hands me a bottle through the door,
locks the door,
locks the door with a second key.
Behind the door his wife
begins to scream as if she were in labor.
I’LL
OPEN THE WINDOW
Our embrace lasted too long.
We loved right down to the bone.
I hear the bones grind, I see
our two skeletons.
Now I am waiting
till you leave, till
the clatter of your shoes
is heard no more. Now, silence.
Tonight I am going to sleep alone
on the bedclothes of purity.
Aloneness
is the first hygienic measure.
Aloneness
will enlarge the walls of the room,
I will open the window
and the large, frosty air will enter,
healthy as tragedy.
Human thoughts will enter
and human concerns,
misfortune of others, saintliness of
others.
They will converse softly and sternly.
Do not come anymore.
I am an animal
very rarely.
I
BURY THE ENEMY’S BODY
Oh, enemy, you too were afraid
Though they gave you a splendid submachine
gun
The fear in your eyes
Died later than you.
Your submachine gun killed many people,
you stood many people against the wall,
until for you too came the moment
of human nothingness.
Your children will mourn you,
you were kind
to your children.
Oh enemy, I bury your body
In the earth you stained with blood.
It will receive you
As though you were not its enemy.
I
AM FILLED WITH LOVE
I am filled with love
as a great tree with the wind,
as a sponge with the ocean,
as a great life with suffering,
as time with death.
Lehçeden İngilizceye çeviren: Czeslaw
Milosz ve Leonard Nathan
Türkçe çeviri: Elif Firuzi
Anna Świrszczyńska (Anna Swir)
Anna Swir veya tam adıyla Anna
Świrszczyńska’ya yenilikçi, “yenileyici” bir şair demek yanlış olmaz. Polonyalı
Swir şiir yazmaya 1930’lu yıllarda başladı ama onun tanınması yıllar sonra,
araya bir de savaş girdikten sonra, ancak 1970’lı yıllarda yayımladığı iki
kitapla oldu: Ben Bir Kadınım ve Barikatı Kurarken. Onun şiirlerindeki sakınmasız
kadın erotizmi, bedenle ilişkilenme biçimi ve mahremiyetin derinliklerine dalan
güçlü dil pek çoklarına ilham oldu. Onun olağanüstü
çalışmaları Polonya şiirinde derin bir iz bırakmış, aynı zamanda Czeslaw Milos
gibi patriyarkal kesimden insanlarda feminist uyanışa da yol açmıştır. Kendisi de Polonya’nın
önde gelen şairlerinden olan Nobel ödüllü Czesław Miłosz onun şiirleriyle
birlikte hem maskülenliği yeniden düşünmek gerektiğini yazmış hem de şiirlerini
İngilizceye çevirerek tanınmasına imkan sağlamıştır.
Anna Swir 1909 yılında Warsaw’da sanatçı
ve yoksul bir ailede doğdu. Erken yaşta çalışmaya başladı ve üniversiteye
giderken aynı zamanda çalışarak kendi parasını kendi kazandı. Öğretmenlik ve editörlük
yaptı. II. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla birlikte Swir Warsaw direniş hareketine
katılarak askeri hemşire olarak
çalışmaya başladı. Bu savaşı yaşamak Anna
Swir’i derinden etkiledi, değiştirdi. Şehrinin merhametsizce yerle bir edilişine
tanık oldu, savaşın insanlık dışı vahşetini yaşadı. Kendisi de ölüme çok yaklaştı, öyleki
öldürülmesine sadece bir saat kala hayatı kurtuldu. Savaştan sonra Kraków’a
taşındı ve hayatının sonuna kadar orada yaşadı.
Swir’in II. Dünya savaşında
yaşadıklarını yazması ancak 30 yıl sonra mümkün oldu. Bu sayede şiirlerinde insanın
acısına olduğu kadar yarattığı vahşete de aynı mesafeden bakabildi. Polonyalının
cesurluğu ve vatanseverliği gibi milliyetçi söylemlere yakınlaşmadan, doğrudan
ve keskin bir dille yazdı:
Önce kim verdiyse savaş emrini/ Bırakın onlar saysın şimdi cesetleri
Bir vejeteryen olan ve yoga yapan
Anna Swir hayvanlara, insanın doğa içindeki hiyerarşisine göz alıcı bir dikkat
çeker. Julia Fiedorczuk’un aktarımıyla:
“Savaş zamanında ayakta kalmaya
çalışan insanlar sarı çıyanlar ve bitler gibi ilginç ahbaplar edindiler.
İnsanlar hoşlanılmayan bu yaratıklar gibi yaşama tutunmaya imrenecek kadar
korku içindeydi. Swir bu küçük canlıları sevecenlikle olmasa da şefkatle yazdı.
Onun şiirlerinde “sıcacık bitler” konuşmacının göğsünde ölümle felç olmuş bir
şehir için birer umut taşıyıcısı gibi dolaştılar. Bedensel yaralanabilirlik
insanla hakîr görülen bu hayvanlar arasında bir ortaklık kurar. Ancak bu
ortaklık uzun süreli olamaz zira tehlike geçer geçmez konuşmacı (insan) üstün/lük
pozisyonuna geri dönerek insan olmaya devam eder.”
Çeviren Elif Firuzi
*Bu çeviriler 13 Şubat 2020
tarihinde, Cumhuriyet Kitap Eki, Şiir Atlası sayfasında yayımlanmıştır.
**Şiirler İngilizceden çevrilmiştir.
Lehçeden İngilizceye Leonard Naten tarafından çevrilmiştir.
**Bu tanıtımı yazısını büyük ölçüde
özetleyerek çevirdiğim yazısı için Julia Fiedorczuk’a teşekkür ederim.
İlgili okumalar için:
https://przekroj.pl/en/articles/feuilletons/an-introduction-to-anna-swirszczynskas-warsaw-uprising-poems