12 Mayıs 2015 Salı



Şehri Unutan Adam

Çoktan şehre inmemiştim. O gün insanları sevebilmek arzusuyla otelin kapısını açtığım zaman karşıma ilk çıkan insan bir küfeci çocuk oldu.
Kirli, soluk yanaklarına, çıplak ayaklarına merhametle değil sevgiyle baktım. Zaten otelin kapısından bu niyetle çıkmamış mıydım? Onu kucaklamak, köşedeki kunduracıdan ona bir lastik ayakkabı, biraz ilerideki Yahudi’den bir beyaz keten pantolon almak arzusuyla durdum.
-Ne bakıyorsun efendi, dedi, hamal mı lazım?
-Yok çocuğum, dedim.
“Gel sana bir pantolon, bir ayakkabı alayım” demek üzereydim. Fakat gözlerini görünce vazgeçtim. Onlar bir acayip hastalığı benim sevgi dolu gözlerimde yakalamak istiyor gibi dikkatli, yakalamış kadar mustarip ve haindiler.
Bununla beraber yirmi beş kuruşu çıkarıp verdim, yürüdüm.  Arkamdan koşup iade etti. Yüzünü görmedim, fakat elleri kararlıydı.
-Her sakallıyı baban zannetme, anladın mı?
Yirmi beşi aldım. Cevap vermeden yoluma devam etmek istedim. Birden bütün neşemin bir camın kırılışı kadar ses ve şıngırtı çıkararak düşüp kırıldığını gördüm.
Ayakucuma düşüp kırılan neşemi gözlerimle topladım. Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum.
Sait Faik, Şehri Unutan Adam öyküsünden (Semaver)


Bugünlerde Sait Faik okuyorum,.. Yazarın, bir insanın bir çocuğun gözlerinde bu duygularla karşılaşması nasıl incitici bir deneyimdir.