6 Eylül 2020 Pazar

Çeviriler /Translations: Kristina Lugn

 

 

ÇARŞAFLARI YIKADIM

 

Elma kokana kadar

yıkadım çarşafları

bisikletlerimiz hâlâ bodrumdaydı.

 

Bir elbiseyi astım ve

süzüldüm içine

bir müzisyen gibi neredeyse.

 

Ve çaresizlik soluklanıyordu gölümün suyu üstünde

ve odalarım sevgiyle esnetilmişti 

kendi dünyamda.

 

Buraya uçak düşmüştü ve

yolcuların gözleri güzelliklerine yas tutmayan

yıldızlar gibiydi.

 

En güzel eşyalar sürüklendi odanın içinde,

ben en tuhaf yürüyüşümü zorladım

içimde baştan aşağı.

 

Yukarılara, ta çimenliklerin sonuna kadar

inekler şefkâtle gezindi ve inekler şefkâtle gezindi

derinliklerinde meranın. 

 

İşte o zaman alarm çalmaya başladı

ve borular patladı 

Tanrı’nın Unuttuğu Ev’de.

 

Ben bir nota kâğıdıydım handiyse

sen güya, neredeyse  

beni aramayı düşünüyordun o zaman.

 

Benim gücenik çivi kakmalı pabuçlarım birden bire 

tavşan kulaklı

pembe terliklere dönüşüverdi.

 

Uzaklarda

evden çok uzakta

beni yürekten seven

biri var. 

 

Ve hiç komik değil

benim böyle dalga geçmem 

çok üzgün olduğum halde.

 

 

 

 

 

 

 

ARTIK SEVGİLİLER TERK ETTİ

 

Artık Sevgililer

evi terk etti

birer birer

çocuklar artık  

ağaçlara tırmanmayı

ve nazik olmayı öğrendi

şimdi her şey güzel

gök kubbenin altında

Baba’nın Eskimo kulübesinde

sevgili yol arkadaşım

şimdi kıyafetlerimizi yıkadık

birer birer

aşk mektuplarımıza adreslerini yazdık

ve uzandık 

birer birer 

çektik battaniyeleri dizlerimize 

 

 

 

 

 

 

BEN BU DÜNYADAN GİTMEK İSTEMİYORUM

 

Ben bu dünyadan gitmek istemiyorum.

Dünyanın benden gitmesini istemiyorum.

Demokraside yaşıyoruz. Oylayalım,

Dünya’da yaşayanlar beni vermeyi reddetsinler.

Önerim kabul edilmezse şayet huzurlarınızda talep ederim ki 

Ölüler Ülkesi elçiliği derhal devreye girmeli

ve duruşmalarıma katılmalıdır. 

Cezamı doğduğum topraklarda

çekmek istiyorum ben.

 

 

 

BENİMLE YAŞIT PEK ÇOK KADIN

 

Benimle yaşıt pek çok kadının

benden daha az nedeni var kendilerini sevmek için    

yine de başkalarını buna zorlarlar

ne güzel ne de üretken oldukları halde.

Dıgıdık dıgıdıg.

 

Belki o kadar saçma değildir sonuçta 

bitkisel boya kullanmak.

Spor yapmak da iyi, özellikle beyin için.

Duygularını çini boyamada ifade etmek,

böylece aynı anda bir sürü şey elde edersin

eve karakter katan

Gurur duyulacak bir şey ne de olsa.

Dıgıdık dıgıdık.

 

 

SIZLANIP DURMA!

 

Sızlanıp durma!

Dişini sık!

Kaşlarını al!

Kirpiklerini uzat!
Antenlerini kısalt!

Saçını topla!

Burun deliklerini temizle!

Bıyıkları tıraşla!

Sakinleştirici bir şeyler at ağzına!

İradesiz aptallar gibi oturma orada

yalnız ve bencilce, ağlama

daha fazla!

 

GECELER GİTTİKÇE BÜYÜDÜ

 

Geceler gittikçe büyüdü

ve büyümeye devam ediyor

yakında yer kalmayacak onlara

artık kafamın içinde

epey önceydi 

çocuklar irtibatı kesmemişti o zaman     

epey önceleri 

ben kötü

ve çok ayrıcalıklı bir çocuktum

ebeveynlerimin kırmızı tuğlalı evinde

dokunduğum her şey

başka birine aitti

yine de anne ve babam

kanaat getirmişti

beni sevdiklerine

 

 

VE EŞLER, EVET, ŞU DANS EDEN KADINLAR 

 

Ve eşler, evet, dans ediyorlar   

müziğe yetenekliler

ve operasyon geçirdiler

her zaman genç kalacak onlar     

dans ettikleri

müziğe yetenekli oldukları

ve operasyon geçirdikleri için.

 

ÇOK GAYRETLİ BİR HARF YAZARIYIM

 

Çok gayretli bir harf yazarıyım ben

ve İsveç diline hâkimiyetim müthiştir 

tıpkı İngilizceye, Almancaya ve Fransızcaya olduğu gibi 

kelimeleri istifleme konusunda iyi eğitildim

kaç hece yaladığımı hatırlamıyorum

yaladım ve yalayarak kapattım, yerleştirdim bu daracık çatlaklara

Dünya’ya doğru 

Eğer ulaşmaya çalışıyorsam Dünya’ya   

Dünya’yı görmek istediğim içindir 

(ve Dünya’nın da beni görmesini istediğim için)

 

Bilmiyorum, şimdiye kadar kaç kez

kalktığımı ve yüzümü toparlamak için

küçük, minik teyellerle tutturduğumu (dikiş ipi fazla kalın)

“şimdi yeni bir gün başlıyor paylaşmak için

kendini kendi evinde hissetmek için”

bütün yüzlerimi birbirine tutturuyorum

gören gözlerimi ve görmeyen gözlerimi ekliyorum

ihtiyaca göre

o zaman yer de ulaşıyor bana

 

Çeviren: Elif Firuzi

 

Kristina Lugn’dan şiirler (1948-)

Lugn, a poet and adramatist, published her first collection If I Don’t in 1972. After publishing Looking for Aquanintence with Older Educated Gentelman in 1983, she became Sweden’s most widely read poets. Her poems are whimsical and intricately playful. They depict the troubles of everyday existance in a way that makes contemporary life seem absurd, darkly humorous, and very precious, all at the same time. Our selection ranges from Lugn’s debut to her latest collection Bye bye, have a good time!, published in 2003. Lugn is a member of the Swedish Academy.

Çeviriler / Translations: Charles Wright

 

Charles Wright Şiirleri Türkçe Çevirileri / Poems by Charles Wright Translated and published in Turkish

Lagün Dertlenmesi

 

Dünyanın kıyısında, günlerden bir cumartesi öğleden sonra

Beyaz sayfalar uçuşuyor ve düşüyor rüzgârda

Tozlu düğümler çözülüyor kalpten, dalgalanıyor ve düşüyorlar

Akortsuz bir şey aklımı kurcalıyor

Her ne ise canımı sıkıyor durmadan.

 

Hava sıcak ve söylediğim sözlerin üzerinde rüzgâr esiyor

Dans ediyorum birazcık   

Kargalar denizden dönen bir esinti sarmalını yakalıyor

Küçük bir şarkı tutturuyorum

Canımı sıkan şey, canımı sıkıyor durmadan.

 

Cumartesi öğleden sonrası, kargalar aşağılara doğru süzülüyor

Kara sayfalar yükseliyor ve düşüyor

Biber fidanı ve keneotları yorgun başlarını ağır ağır döndürüyor

Bir şey, akortsuz ve incitici 

Her ne ise, canımı sıkıyor durmadan.

 

Charles Wright

(Çeviri Elif Firuzi)

 

Tu Fu Okuduktan Sonra Küçürek Meyve Bahçesine Çıktım

 

Doğu tarafım, batı tarafım tastamam yaz

Kendi bahçendeki alacakaranlık ne kadar derindir başka bir yerden  

Yuva arayan kuşlar

Dönüp duruyor çimenliğin üstünde

Gece küçük bir tekne gibi yaklaşırken 

 

Günden güne azalıyor kendime faydam

Şu alaycı kuş gibi

Daldan dala atlıyorum

Hevesle bekleyecek neyim var şimdi, elli dört yaşında?

Yarın karanlık  

Yarından da karanlık bir sonraki gün.

 

Gökyüzü köpekleri inliyor usulca 

Ateşböcekleri akşam sükûnetini kaldırıp sürüklüyor

Nemli çimenlerden

Hayatın curcunasının içine, günün bitmeyen keşmekeşine,

Sessizce git, sessizce. 

 

Charles Wright

 

 

 

 

 

Sessiz Kuşak

 

Arka bahçede öğle sonları, hayatımız da fotoğraflar gibi

Sararıyor başka bir yerde,

Başkasının albümünde,

Saklıda, ocak ayının güney yeli

Kolayca dağılıyor kara dalları arasından meyve ağaçlarının

 

Neydi o, hiç söylemek zorunda kalmadığımız şey?

Kim hatırlayabilir şimdi-

Dünyanın haksızlıkları hakkında bir şey

Bir şey, yağmur gibi ürpertiyle silkelediğimiz üzerimizden

Uzayıp giden bir tarlada

Şimşeğin çakmayacağına inanarak-

 

Pişmanlıkla kol kolayız artık, bir sol adım ileri, bir sağ adım,

Kimsenin hakkı kalmasın diye, şeytana da hakkını vererek 

Bir aşağı bir yukarı adımlıyoruz Dünya'yı

Canımızı dişimize takarak.

Ölünce ölürüz çünkü, savurur rüzgâr ayak izlerimizi.

 

Charles Wright

 

Gelecek  Zaman

Sonunda her şey hem acı hem tatlıdır-

Boş bir nazar, küçük bir ara istasyon, sessizliğin az ötesinde.

Eğer her günden zevk almayı bilmezsen,

                                              burada gelecek yoktur sana.

Ve eğer zevk almayı bilirsen, yine de gelecek yoktur.

Ve zaman, o kara köpek, ne mal olduğunu anlar,

                                                              ve zayıf yanaklarını yalar,

Ve yanına yatar- sıcacık sokulur-ve kıpırdamaz.

 

Maden Ocağında

Ben ki bütünlükten var olmuşum

Dedi o, ve içim ışıkla doldu.

Ve karanlık karşıda,

              parçalanmışların durduğu yerde.

Sert kelimeler, Yek, çetin kelimeler.

Dağ sırtları boyunca beyaz bulutlar büyüyor

Toprağın altında ne kadar da uzağız evden,

                                       ya da daha yakın.

 

 

Ceviren: Elif Firuzi

 

 

 

 

Laguna Blues

It’s Saturday afternoon at the edge of the world.
White pages lift in the wind and fall.
Dust threads, cut loose from the heart, float up and fall.
Something’s off-key in my mind.
Whatever it is, it bothers me all the time.

 

It’s hot, and the wind blows on what I have had to say.
I’m dancing a little dance.
The crows pick up a thermal that angles away from the sea.
I’m singing a little song.
Whatever it is, it bothers me all the time.

 

It’s Saturday afternoon and the crows glide down.
Black pages that lift and fall.
The castor beans and the pepper plant trundle their weary heads.
Something’s off-key and unkind.
Whatever it is, it bothers me all the time.

 

Charles Wright

 

 

 

 

The Silent Generation

Afternoons in the backyard, our lives like photographs

Yellowing elsewhere,

In somebody else’s album,

In secret, January south winds

Ungathering easily through the black limbs of the fruit trees.

 

 What was it we never had to say?

Who can remember now—

Something about the world’s wrongs,

Something about the way we shuddered them off like rain

In an open field,

Convinced that lightning would not strike.

 

We’re arm in arm with regret, now the left foot, now the right foot.

We give the devil his due.

We walk up and down in the earth

We take our flesh in our teeth.

When we die, we die. The wind blows away our footprints.

Charles Wright

 

After Reading Tu Fu, I Go Outside To The Dwarf Orchard

East of me, west of me, full summer.

How deeper than elsewhere the dusk is in your own yard.

Birds fly back and forth across the lawn

looking for home

As night drifts up like a little boat.

Day after day, I become of less use to myself.

 

 

Like this mockingbird,

I flit from one thing to the next.

What do I have to look forward to at fifty-four?

Tomorrow is dark.

Day-after-tomorrow is darker still.

 

The sky dogs are whimpering.

Fireflies are dragging the hush of evening

up from the damp grass.

Into the world's tumult, into the chaos of every day,

Go quietly, quietly.

 

 Charles Wright

 

 

7 Nisan 2020 Salı

Nereye kurulur yeni bir düş? / fiyaskonun düğünü

                                                     
                                                             nereye kurulur yeni bir düş?

fiyaskonun düğünü

 

bir yerinden çatlamasını umuyorduk

suskunluğun

öyle olmadı

dünyayı kemirip durdu dişleri keskin

ve elleri çok görgüsüz

insan

 

endişeli fısıltılarla soruyoruz şimdi:


nereye kurulur yeni bir düş? 


sesimiz çınlamadan düşüyor toprağa 

çekip alıyor üstümüzden   

çocukluğun atlas yorganını gökyüzü

 

yığılıp kalıyor kucağımıza

bir opera trajedisi misali      

çökmüş ciğerleriyle

nisan

 

 

Elif Firuzi


*Süje Dergisi'nde yayımlanmıştır.


15 Ekim 2017 Pazar

Portakallar

birlikte geçmiyoruz 
şeftali ağaçlarının çiçek açtığı yollardan
portakallardan da söz etmiyoruz artık 

sazlar başıboş dalgalanıyor rüzgârda
gölün suyu çekiliyor günbegün
amber çatlıyor, içine çiçekleniyor hüzün

nasıl da inatla inanmıştık oysa biz
portakal mavisi bir dünyaya.  

28 Ekim 2016 Cuma

Geçişler




suskunlukta geçiliyor ara istasyonlar
çift taraflı
camda buğu fısıltılar

“oysaki” / raylar boyunca


https://www.youtube.com/watch?v=HvhVFCFqPd0

20 Ekim 2016 Perşembe

sevdiğim harfler: Z







sevdiğim harfler: Z 


'zamanlama' kelimesinin kökeni ile 'zaman ile mana' arasında bir ilişki var mı diye düşünürken, sözlüğü açıp, kökenine baktım, bağlantı bulamadım. açmışken z harfini biraz karıştırdım. z harfini ve içinden z geçen kelimeleri seviyorum. keşke hala/ ve daha çok kullanılıyor olsa dediğim kelimeler; zemheri, zer, zerde, zerdali, zıbın, zühre. bu arada Zühre Arapça bir isim, aynı zamanda güneşe en yakın ikinci gezegen yani Venüs'e verilen ad (bu tanımı görünce ardından Tahir'e baktım, temiz demekmiş ama astrolojiyle ilgisi yokmuş:) zer'in iki anlamı varmış; altını biliyordum, diğeri tohum saçmak, ekmek demekmiş. bu arada haz eskiden iki z ile, hazz olarak yazılırmış, yine Arapça kökenli bir kelime. alfabenin kısa ze halleri böyle:)

20 Ekim 2014'te yazdığım bir yazı