Şehri Unutan Adam
Çoktan şehre
inmemiştim. O gün insanları sevebilmek arzusuyla otelin kapısını açtığım zaman
karşıma ilk çıkan insan bir küfeci çocuk oldu.
Kirli, soluk
yanaklarına, çıplak ayaklarına merhametle değil sevgiyle baktım. Zaten otelin kapısından
bu niyetle çıkmamış mıydım? Onu kucaklamak, köşedeki kunduracıdan ona bir
lastik ayakkabı, biraz ilerideki Yahudi’den bir beyaz keten pantolon almak
arzusuyla durdum.
-Ne bakıyorsun
efendi, dedi, hamal mı lazım?
-Yok çocuğum,
dedim.
“Gel sana bir
pantolon, bir ayakkabı alayım” demek üzereydim. Fakat gözlerini görünce
vazgeçtim. Onlar bir acayip hastalığı benim sevgi dolu gözlerimde yakalamak
istiyor gibi dikkatli, yakalamış kadar mustarip ve haindiler.
Bununla beraber
yirmi beş kuruşu çıkarıp verdim, yürüdüm. Arkamdan koşup iade etti. Yüzünü görmedim,
fakat elleri kararlıydı.
-Her sakallıyı
baban zannetme, anladın mı?
Yirmi beşi aldım.
Cevap vermeden yoluma devam etmek istedim. Birden bütün neşemin bir camın
kırılışı kadar ses ve şıngırtı çıkararak düşüp kırıldığını gördüm.
Ayakucuma düşüp
kırılan neşemi gözlerimle topladım. Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum.
…
Sait Faik, Şehri
Unutan Adam öyküsünden (Semaver)
Bugünlerde Sait Faik okuyorum,.. Yazarın, bir insanın bir çocuğun gözlerinde bu duygularla karşılaşması nasıl incitici bir deneyimdir.