15 Mayıs 2024 Çarşamba

 


Gittikçe Kişiselleşen Bir Ayrılık İçin İkna Çalışması

 

/arzu sesi/

göğün açıklığını istiyor

sessizliğin içinde bulanan tin  

rüzgârın yavaş hızıyla süzülmek beyazlıklarda

estetik bir mesafeye ulaşmak, karmaşadan

belki huzur inşa eder: uzak!

 

zehirli bir yaşam sürüyor aşağıda insanlar

adımlarının gümbürtüsü bastırıyor

cılız kalp fısıltılarını          

kararan sular ağulu gölgeler gibi

sirâyet ediyor yaşam ışığı gösteren her şeye   

kimseler kalmak istemezdi böyle bir zamanda

yeryüzünde, kaynayan bir çizgi üstünde

ağrıyıp durmak 

haklıyla güçlü arasındaki çıplak kavgada

üzgün ve şarkısız taraf olarak

 

/ikna bâb-ı/

uygun bir yazgıdır belki de ayrılmak: bedeninden

alıp götürmek tini, donmuş çocuklarla dolu bu bahçeden    

bulutlar gibi uçuşup gitmek

coğrafya izini kaybederek, insanı hatırlatan her şeyi

iyi bir seçim yapacak kadar tanışığız burada ölümle

acının nasıl oluştuğunu öğrendik, hücreden ve tohumdan başlayarak  

son sapağı seçmek şimdi, zifirin içinden geçmeyi – son bir hurra!    

                 

        ters manyel

[yeryüzü şarkıların burada sona erecek, gözlerin göklere daima kapalı bir perde. kutsal Ra’nın ışıkları bir daha ısıtmayacak yüzünü. tenin öpülmenin tatlı  ürpertisinden ebediyyen mahrum!]

                                                

/savuntu/

hayat isteğim eridi. mevcudum: kan, kemik, soluk bir deri, tutukluk yapan bir düş - burası uygun!

yazgımın kıvrılıp açılmayan yerinde kırılmak, verimli ağaçların çatırdayan kökleri arasında

çürüyen portakal sularına sızarak, üzgün yafalara

burada kendimden ayrılabilirim.

                                                                                     non omnis moriar

 

Elif Firuzi

 

Şiir hakkında birkaç not:

*Non omnis moriar.- Horas’ın (Horatius) Odes kitaplarından birinde geçer. Charles E. Passage’in Latinceden İngilizceye çevirisinde “I shall not wholly die” olarak ifade edilmiştir. Türkçeye, “büsbütün ölmeyeceğim” olarak çevirebiliriz. (Horace, Odes, 3.30, Robert Kolej İbrahim Bodur Kütüphanesi, 2024.)

**Filistinli şair Rıfat el-Arir, ölmeden önce yazdığı “Eğer Ölürsem” (If I Must Die) adlı şiirinde, kendisine, kendi tenine bile veda edemeden ölen bir babadan söz eder. Bu şiir, -oraya kendini koyma iddiası gütmeden, insanın kendi kendisiyle vedalaşma ânı üstüne düşünen bir çalışmadır. Elif F.


27 Şubat 2024 Salı

                                                                                                                                                                           

Soğukların İlk Başlangıcı

~Tete için


Yolu dağıtıyor soğuk hava

kırık şeyleri: sümbüller ve güle benzeyen birkaç kokulu nergis

aşkı birdenbire kaybeden yoksun beden.  

Gövdeyi göğünden yaran kesikten

savrulan çıplak ağrı - yol üstü, yol altı, yüzükoyun. 

 

(Dünya dağınıklığı olmalı bu: elinle uzanıp kavrayamamak

içinde eriyen kor topunu.)

 

Evden çıkıp geliyorsun  -

arkanda bıraktığın adımlar donuyor, senin zaman haritasına işlediğin taze hayat:

boncuktan bir çerçeve içinde ince su yolları, amber sıcaklığı, ten tılsımı -

yatkınlığın olmayan soğuk bir mevsime

ellerinden dökülüp gitmeyen bu kırık şeylerle

uçurumun ışığında

ak bir geyiğin gözlerinden bakıyorsun kendine.

 

Elif Firuzi


26 Ocak 2024 Cuma

 

Frieda Hughes’un Slyvia Plath için yazdığı “annem” şiirini moero portre sayısı için çevirmiştim. Moero Poertre// 6. sayı


okuma linki:  

Annem // Frieda Hugs

7 Kasım 2023 Salı

 

Ilık Bir Gün ve şiir için bir düzeltme

 

Bugünü nedense hep cumartesi olarak hissediyor, öyle düşünüyorum. Bir türlü salı’ya geçemiyorum. Oysa bu sorunun en kolay kısmı. Zor olanı ise benim bir Louise Glück şiirini Seamus Heaney şiiri olarak kaydetmem, böylece şiiri Heaney şiiri olarak severek çalışmam ve  çevirmem.

Bu hatayı kendi kendime fark ettiğimde zihnimde yankı bulmuş sesi/sesleri ayıklama çabası, bu sırada oluşan direnç ve sonunda benim belki de sadece şiirin sesini duyduğuma varış. Bunlar elbette, bu deneyimimin kısacık bir özeti, ayrı bir yazı konusu. Burada yazma nedenim, bu şiirle birlikte, (benim derinden sevdiğim bir şair olan Heaney’in yanında) biraz mesafeli durduğum Glück’ün beni içerden fethettiğini (hatta nakavt ettiğini)  itiraf etmek, her iki şaire, ve şiir kamusuna bir borç bilerek bu açıklamayı, bu düzeltmeyi yapmak.

 

Bu vesileyle Heaney ve Glück’ün ruhları şâd olsun ve lütfen bu karışıklık için beni affetsinler..  

Bahse konu olan o güzel şiirin çevirisini yaptığım bir iki küçük değişiklikle yeniden ekliyorum.

Ilık Bir Gün

 

Bugün hava güneşliydi

komşum da gidip geceliklerini yıkadı ırmakta-

sepetinde hepsi katlanmış çamaşırlarla dönüyor eve,

yüzü ışık saçıyor, sanki az önce ömrüne bir

on yıl daha eklenmiş.Temizlik mutlu ediyor onu-

yeniden başlayabilirsin, diyor,  

eski hatalar seni engellemesin.

 

İyi bir komşu - birbirimizin mahremiyetine

ilişmeyiz. Daha demin kendi kendine şarkı söylüyordu,

ıslak çamaşırları ipe mandallarken.

 

Yavaş yavaş, böyle günler

normal gelmeye başlar. Ama kış çetin geçti:

akşamlar erken indi, sabahlar karanlıkta,

bitmek bilmeyen gri yağmurlarla açıldı-aylarca

sonra kar gökten mecburi bir sessizlik getirdi

ağaçlara ve bahçelere.

 

Bugün, bunların hepsini geride bıraktık.

Kuşlar döndü, yem yerken ötüşüp gevezelik ediyorlar.

Karlar tamamen eridi; meyve ağaçları havlı yeni sürgünlerle doldu.

Çayırda gezen birkaç çift bile var, sözleşiyorlar ne için sözleşilirse.     

  

Biz güneşte duruyoruz ve güneş bizi iyileştiriyor.

Acele etmiyor. Üstümüzde kalıyor, kıpırtısız

alkışlanan bir oyuncu memnuniyeti içinde. 

 

Komşum sessizliğe gömülüyor bir an

dağlara dalıp gidiyor, kuşları dinliyor.

 

Bir sürü kıyafet, nereden çıktı bütün bunlar?

komşum hâlâ dışarda

ipe çamaşır asıyor, asla boşalmayacak bir sepetten-  


Sepet hâlâ dolu, hiçbir şey bitmiş değil,

gerçi güneş alçalmaya başladı gökyüzünde 

unutma, yaz gelmiş değil, bunlar baharın ilk günleri;  

sıcaklar başlamadı daha, soğuklar geri geliyor -

 

Hissediyor bunu, sanki son çamaşır elinde donmuş  

Ellerine bakıyor - kaç yaşında vardır bu eller. Bir başlangıçta değil, burası son.

Büyükler, hepsi ölüp gittiler şimdi.

Sırf çocuklar kaldı, yalnız, yaşlanıyorlar.  

 

      Louise Glück